3 Temmuz 2009 Cuma

hiç bir şey aynı olmuyor... şarkılara tutunsak da anlamı değişmiyor hiçbir şeyin... önce nefret etmeye alıştırıyorsun kendini. kendinin dahi inanmadığı sözler söylüyorsun kendi kendine. rahatlatmak için kendini. sonra daha iyi hissetmek, güçsüzlüğünü örtmek istercesine mesaj kaygılı işler yapıyorsun. takip etmeden ama görüş mesafesinden de ayırmadan izliyorsun... sanki herşey eskisi gibiymiş gibi. alışkanlıkların suratına vuruyor teker teker... yollar karşına çıkıyor sonra, sonra deniz, otobüs, çay daha onlarcası... mekan, zaman her şey seni tek başına kabul etmiyor.

intikam gibi bir şey oluyor aslında. karşındakinin kanı ne kadar senden fazla akarsa o kadar güçlü hissediyorsun. öyle oluyor. sonra hiç unutamayacağını anladığın sıralarda içine tarifi imkansız bir acı yerleşiyor. kaçıp kurtulmak isteği her zamankinden fazla biniyor üzerine. sonra kendinden nefret etme süreci başlıyor. şarkılar akıyor peşi sıra. sözler, öfke tutulmalarının yaralı cümleleri...

herşeyin okunma potansiyeliyle paranoyakça bir durumda yaşıyorsun...

hala anlatma telaşında şu salak bedenim... hala anlamlanma isteğinde... şimdi kaçma telaşı... kaçıyorum. nadya ben bir süreliğine gidiyorum... buralarda olmayacağım. pastoral bir iklime önce sonra da sınır ötesine gideceğim. seni yalnız koymak zor bir şey ama maalesef... gitmezsem kafayı yiyeceğim... gideceğim yerde iletişim namına bir şey yok... kendine dikkat et nadya. gelene kadar da ölme sakın, yitirme kendini. fırsat buldukça yazcağım sana merak etme minik dostum...

alıntılarla yaşamamaya alıştıktan sonra burada daha da güçlenmiş olacağız kuşkun olmasın nadya... şimdilik hoş kal...

ağustos 15 e kadar yokum... hadi bana eyvallah... sonrası için daha net olan bir şey yok... kal sağlıcakla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder