yakamdan düşmeyen bu olağanca yorgunluğa
peşimde
nefesi ensemde
saç köklerimde bir telaş
zifir
katran ve toz
uzak açı bir kırmızı
karaya çalınmış bir martı cesedi şimdi kalemim
susmak kahredici utanç
konuşmaksa büsbütün şuç üstü
şimdi
burada
evrenin bu ucunda
kalbi kırık bir palyaço
duman
kırık martı kanatları
uçmak büsbütüm özgürlük
gitmek
kalmak
beklemek
susmak
durmak
susmak yeniden
namaza duruyor içimde yanan acılar
allahı ölmüş bir ilahi dilimdeki
melekler düşmüş yollara
sokakta nesnel melek kemikleri
kanatları
şimdi bir yastık hafifliğinde
gün be gün ezilen çifte kafalar altında
tanrı adaletinde yargılanan bir nefes benimki
ialahiliğine küfreden bir kutsaliyet şatosu bedenim
parçalanmalı beden
kanamalı zihin
acımalı ve açılmalı
her anı her tarihi beceriyor beynimde
tecavüzcü bir bellek yokluyor kelimelerimi...
sonra soluksuz bir duvar köşesi
yosunları yere bakan
rotası şaşmış bir dünya
baştan aşağı yuvarlanan
burada evrenin bu ucunda
tüm kozmik dengeler yitik
ortalık kan revan
kalemimden kan sızıyor
bileklerim yorgun ve kesik
soluğum yalan
gidiş
dönmeyiş
kaybediş
yitiriş
yokoluş
özetliyor kavramlar tüm herbi şeyi
gitmenin vakti mi yaklaşıyor ne
suskun bir düğün arefesi
içilen bir juliet whisky si
şerefe dünya
şerefe şiir
şerefe kan
ben tanrı olmaya gidiyorum
ardımdan toplayıp iffetine gümüş geçirilmiş melekleri
sonra da güneşi zaptedin
gidenlerin yanına
gelemeyenlerin ertesinde olacağım
size bedenim miras olsun
sözlerimi alıp ateşin içinde yüzüyorum...
30 Haziran 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder